Ana içeriğe atla

“Rohingya”ya Bakarken Kurdistan ve İslam ile Karşılaşmak

Bir zamanlar İslamî dâvete öncülük eden özgür ve bağımsız bir Kurd milleti vardı.
Ve bu Kurd milletinin yaşadığı büyük bir Kürdistan vardı.

     Kürtler’in İslam dîni ile tanışmaları ve Müslüman olmaya başlamaları, 637’den de önce, Hz. Peygamber (saw)’in sağlığında başlayan bir süreçtir. Kürtler, daha Hz. Mûhâmmed (saw) hayattayken İslam ile tanışıyorlar ve içlerinden bir kısmı Müslüman oluyor.

  Kürtler’in ve Kürt coğrafyasının toplu olarak İslam ile şereflenmesi Hz. Ömer (ra) zamanında, 637 yılındadır.Bunu 639 olarak söyleyen kaynaklar da mevcuttur ancak doğrusu 637’dir.

Kürtler, Araplar’dan sonra Müslüman olan ilk halktır; aynı zamanda Kürdistan coğrafyası da Arap Yarımadası’ndan sonra İslam güneşi ile aydınlanan ilk coğrafyadır. Kürtler’in Müslüman olmasıyla, İslam ilk kez Arap Yarımadası’nın dışına çıkmış oldu; aynı zamanda Araplar’dan oluşan bir dîn olmaktan çıkıp evrensel, cihanşümûl karakteristiğine ilk somut adımı da atmış oluyordu.(İbrahim Sediyani)

Görüldüğü üzere Kurdler İslamiyeti kendi özgür iradeleri ile benimseyip,onu yaşamlarına almışlar.
İslamiyet ve Kurdistan’ın birbiri ile tanışması sonucu İslamiyetin yayılması da hız kazanmıştır.
 8. ve 12. yüzyıllar arasındaki dönemler Kürtler’in İslam tarihinde en çok ön saflarda olduğu dönemlerdir. Orta Asya, Libya ve Yemen toprakları, Kürtler’in yaptığı fetihlerle İslam’laşmışlardır.
Aynı şekilde bugünkü Pakistan ve Hindistan topraklarına, Bangladeş’e, Arakan yani Rohingya’ya İslam dâvetini götürenler de Kürt teblîğcilerdir. Bütün bu adlarını zikrettiğimiz coğrafyaları Müslüman’laştıranlar Kürtler’dir.

Rohingya(Arakan) yı Müslümanlaştıranlar da işte bu Kurd tüccarlardır.
Rohingya’nın ismi de Kürtçe bir kelime olup ‘Güneşin doğduğu Ülke’anlamındadır.

Burada dikkatinizi çekmek istediğim nokta,Kürtler müslümanlaştırdıkları bölge ve yerleri Kürtleştirme politikalarına maruz bırakmadan,saf İslam inancı ile yaklaşmışlardır.
Kürtleri,Türkler ve Araplardan ayıran önemli bir özellikte budur.
Türkler ve Araplar işgal ettikleri bölgeleri İslam kimliği altında Araplaştırma veya Türkleştirme politikalarını güttükleri için,işgal ettikleri alanlarda İslamiyet pek kalıcı olamamıştır.Bkz Rumeli ve Kafkasya.
Konumuza dönersek eğer,Kurdler İslamiyeti İnanç ve huzur kaynağı olarak kabul edip,yaşamlarında dine uygun bir şekilde yaşamaya özen gösterirler.
Nitekim Kürt sahabeleri Peygamber Efendimiz (SAS) döneminde İslamiyeti etmişlerdir.
İlk Müslüman Kurd bir Zozan adında bir kadındır.
Sadece Zozan değil,Caban El Kurdî ve oğlu Meymun El Kurdî Peygamber efendimizin sahabeleridirler.
Caban El Kurdî Bazen bölgesine Vali olarak atanır ve İslam Devletinin İlk Valilerindendir.


İslamiyetin kabulunden sonra Kurdler, Kurdistan ve diğer Aryen uygarlıklarını da Müslümanlaştırmışlardır.
Aryen uygarlığının en kadim şehri olan Bazen’ın ilk valisi Kurd Sahabe Caban El-Kurdî dir.
 “Sizlere iki ağır emanet bırakıyorum, onlara sımsıkı sarılın: Biri Qûr’ân, öbürü de benim Ehl-i Beyt’im (veya Sünnet’im). Bu ikisi asla birbirinden ayrılmaz ve havzada birlikte bana gelirler.” Tirmizi bu hadisi Cabir bin Abdullâh’tan, o da Caban el- Kûrdî’den nakletmiştir.(İbrahim Sediyani)



    Daha sonraları Kurdistan toprakları İslamiyet için sayısızca eser ve kaynak bırakmışlardır.
Ebu’l- Fida, İbn-i Athir, İbn-i Şeddadî ve İbn-i Kuteybe gibi tarihçiler.

Suhreverdî ve Ayn’el- Qudat Hemedanî gibi filozoflar.
İbn-i Faldan gibi gezginler
Safi’ud-Dîn Urmawî ve Mûhâmmed İbn-i Kâtip Erbilî gibi müzikologlar.
İbrahim Mawsilî, İsmail Mawsilî ve Zeriyab gibi müzisyenler Kürt idiler.


   Yine Kürt olan diğer şahsiyetler arasında mimar ve mühendis Munis,
matematikçi ve gökbilimci Muhuddin Ahlatî, biyograf İbn-i Halikan, ansiklopedici İbn-i Nedim, âlim Ebû Hanife Ahmed Dinawerî’yi sayabiliriz.
Ve daha adını zikredemediğimiz sayısız isim ve eserler.


Osmanlı hakimiyeti altına giren Kurd ve Kurdistan İslamiyet inancını kaybetmemiş ve daha da geliştirmiştir.
İslamiyet için sayısız çalışmalar yapmışlardır.
Osmanlı döneminin önemli Kurd Alimlerinden Melayê Cizîrî,Şêx Ehmedê Xanî,Melayê Batê ve adını zikredemediğim nice alimlerimiz bulunmakta.
  
    Geleneğimiz bizim ayakta kalmamızın yegane temelleridirler.
Geçmişimizi iyi bilmeliyizki,geleceğimizi sağlam zeminlere oturtabilelim.
Seyda ve Mellelerimiz Kurdistan’ı Zalim ve barbar Osmanlı hakimiyetinden kurtarmak için onlarca isyan ve savaş yapmışlardır.
Ancak Kurdler arası ittifak sağlanamadığı için bu isyanlar başarılı olamamıştır.

   Son olarak birinci dünya savaşı sonrası yine İslami hassasiyetlerinden dolayı Kurdler Anadolu’nun Hiristiyanlar tarafından işgal altında kalmasına müsaade etmemiş ve Türklerle birlikte çarpışmışlardır.
Ancak Türkler kurtuluşu sağladıktan sonra,Kurdlerin haklarını,dilini ve ülkelerini gasp etmişlerdir.

   Bu işgal katliam ve zulüm ile doludur.
Bugün Kurdistan 5 parçaya bölünmüş ve hala zulüm altındadır.
Arap,Fars ve Türklerin işgali altında olan Selahhaddin-î Kurdî (Eyubî) nin torunları İslamiyeti kendi kötü emellerine alet etmemekte atalarından daha ısrarcı.

Ancak bilinmesi gereken ise İslamiyet bir halk zulüm altında ise o halka zalime karşı isyanı müjdelemektedir.
İslami hassasiyeti olan her Kurd Bağımsız Kurdistan duruşuna sahip olmalıdır.
Zalimin zulmüne karşı gelmek kutsaldır,ancak bu sizi ümmet bölünmesi olarak korkutmasın.
Eğer hakimiyeti altındaki halka zulüm eden yöneticileriniz varsa sizin bu zulmeden yöneticelere karşı ayaklanması kutsaldır.

    Unutulmamalıdır.
Kurdistan Hakikattir.
Hakikat için mücadele etmek ise İslamiyetin emirlerindendir.
Ümmetin birliğinin bozulması safsatasını ortaya atanlara aldırmayın.
Onlar kendi ülkelerinin geleceği ve çıkarları için bu yalanın arkasına saklanan mefdumlardır.!

   Yazı çok uzadığı için burada bitirmek zorundayım.
Sizlerden isteğim,okuyup okutmanızdır.
Tarihini ve dilini bilen her insan hakikati bilecektir.
Kurdistan isteminden korkmayın..!
Bakınız dedeleriniz neler yapmışlar,siz de onlardan feyz alın..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Arjen Arî, ev pênc salin helbesta Kurdî sêwî ye

Dara Porxelek xwezî, lewitîn di kirêtiyê de û şer dizî j ime xewnên mîrekî li herêmekê em ji gundekî dijmin jî bûna malê me pev dima neyariya me nedigiha qewmekî kengî bûya lev dihatin em eydekê, erefatekê…  dibêje Arjen Arî. Pêşengê hemdemên xwe, helbestvanê nûjen ê zaravayê Kurmancî. Di 31ê Cotmeha 2012an de ji nav me koç kir. Li pey xwe bi hezaran dildar, bi sedan jî helbest hiştin. Em weke Heftenameya Basê bi sedema 5. salvegera helbestvanê nemir Arjen Arî bi heval û hogir û dostên wî re axivîn û her yekî ji wan ji bo me di derbarê Arjen de nivisî. Ji bo xatirê bîranîna Arjen Arî û xwînerên Heftenameya Basê em çarîneke Arjen Arî ku heta niha nehatiye weşandin tînin pêşberî we xwîneran. îşev rêwiyê şevê me. hew tu dizanî xunav. mêvanê dilê kê me Firat Cewerî: Arjen Arî diltenik bû Dema min û Arjen Arî hevûdu nas kir, dema rêxistinan bû. Em jî di rêxistinekê de hatibûn ba hev. Em pê ketibûn û me xwe bi felsefeya materyalîst digihand; em noqî lîtera

Abdulla Keskîn: Xeyala min a mezin xeyala her kurdekî ye

Gelî xwînerên Ezîz, bloga Dara Bandînî ji bo we xwîneran dest bi beşeke nipînû dike. Di vê beşê de her heftî wê bi mêvanên cûr bi cûr re hevpeyvînên dij rêbazê lidarbixe. Destpêka vê beşê em bi Damezrêner û Edîtorê Weşanxaneya Avestayê Abdulla Keskîn re axivîn. Abdulla Keskîn tevî edîtriya xwe û weşangeriya xwe bi qeşengbûna xwe jî di nav ciwanan de weke fenomenekî ye. Em xort û keçên kurd di şopa te de ne kak Abdulla. Kerem bikin bersivên Abdulla Keskîn li jêr in.               Abdullah Keskîn kê ye? Nizanim, hê jî bi min nexweş û zehmet tê ku li ser xwe bipeyivim. Ez bawer im kesên van rêzan bixwînin ên bi hêsanî karibin xwe bigihînin hin agahiyên biyografik an jî ez vî barî bavêjim ser milê te. Ciwanên kurd meraqa te dikin, jiyana te ya rojane çawa derbas dibe? Pir sade û tenê, hez ji herduyan jî dikim. Berê dereng radizam û dereng radibûm, vêga diguherim. Wextê min bêhtir li mal derbas dibe, ji rûniştina li mal hez dikim, heta nîvro dixwînim, ligel qahwê û tiştine s

Seyadê Şameyê Kekê: “Qulingê brîndar yê Kurdistanê”

Dara Porxelek Jiyaneke sirgûnî, îşkencekirî û mayîna bi salan di zindanan de… Seyadê Şamê ji aliyê malbata xwe ve wek mirî dihat zanîn. Dema dengê Seyad di Radyoya Rewanê de olan dide bawerî bi jiyanek ji nû ve vejînandî tê kirin. Malbata Kekê, girêdayî Eşîra Celaliyan e. Eşîr li navçeya Agiriya Bazidê dimîne. Nuxûriyê bavê xwe ye Seyad. Di heman demê de xwebexşekî doza Kurdistanê ye jî. Dewlet malbata Kekê di sala 1944’an de sirgûnî Yozgatê ji wir jî ber bi Alaca’ya Çorimê ve dike. Dema li sirgûnê bû dozgeriya Erziromê ji Seyad re nameyekê dişîne û dibêje: “Dê doza te ji nû ve bê dîtin, divê tu werî Erziromê.” Her çiqas bavê Seyad dibêje, “Meke kurê min, tesmîlê destê leşkerê Romê nebe” jî Seyad dibêje: “Bavo heta niha min tenê êş û elem daye we, bisekine ez biçim û vê sirgûniyê bidawî binim da ku hûn vegerin Kurdistanê.” Bavê Seyad li ser van gotinan misaade dide Seyad û Seyad berê xwe dide Erziroma şewitî. Dema Seyad diçe Erziromê, bêyî dozgeriyê wî desteser dikin û dibin