Güneydoğunun herhangi bir ilinde tarihin herhangi bir zamanında soğuk bir günde kendini okulda bulan Jînda,etrafındaki kalabalığı anlamaya çalışıyordu..
Bahçede koşuşturan aynı renk elbiseler içerisindeki akranlarını gözlemledi..
Derin bir nefes alıp yürümeye başladı..
Üzerine çevrilen bakışları anlamaya çalıştı..
Anlaması mümkün müydü..?
Değil,ilk defa köyünden ayrılmıştı..
Daha önce hiç görmediği yerler ve insanlarla karşılaştı..
Yırtık paltosu ve yıpranmış çarığından dolayı üşüyordu..
Bu üşümüşlüğü ona anlamsız bakışları hatırlattı..
Ama üşümüşlüğünü düşünecek halde değildi..
Geride bıraktığı annesi ve kardeşleri zihinini yeterince meşgul ediyordu..
Bir an babasını düşündü..
dişlerini sıktı..
Babasına öfkeliydi..
Çünkü kendisinin isteğini hiçe sayarak kızını yatılı okula yazdırmıştı..
Birden gözleri uzaktan gelen adama takıldı..
tüm düşünceleri terketmişti kafasını..
şık bir takım elbise ve parlayan kundurasıyla Jînda'ya doğru geliyordu..
Jînda korktu,ufaldı yırtık paltosundan dolayı utandı..
Ama hiçbir şey yapmadan öylece bekledi..
Adam yaklaştı ve ders başladı herkes sınıflara diye bağırdı..
Sınıf neydi ve neresiydi..?
Jînda ne yapmalıydı..?
Hiçbir fikri yoktu..
Binaya doğru koşuşturan kalabalığı gördü ve içinden onları takip etmeliyim dedi..
Yürümeye yeltendi,ama üşümekten ayaklarını hissedemiyordu..
Bir odaya girdiler sıralar ve masalar diziliydi..
Bir yeşil tahta ve tahtanın üzerinde bir fotoğraf vardı..
Herkes birbiriyle konuşuyor ve gülüp eğleniyordu..
Bütün sıralar doluydu..
En arka sırada kimseyle konuşmayan ve dışarıyı seyreden Kawa'nın yanı hariç..
Takım elbiseli adam oraya geçmesini söyledi..
Jînda utana sıkıla Kawa'nın yanına oturdu..
Öğretmenmiş o takım elbiseli adam..
Öyle dedi sınıftan birileri..
Herkes güzel elbiseler içinde ve halinden memnun..
Sadece kendisi ve kawa ayrı giyinmişlerdi..
Aradan uzun bir zaman geçti ve Jînda artık okuduklarını anlamaya,çevresini yorumlamaya başladı..
Anladıkça yorumladı, yorumladıkça uzaklaştı arkadaşlarından..
Arkadaşları hafta sonları eğlencelere ve oyunlara giderken kendisi kitaplar okur,yalnızlığında pişerdi..
Jînda, liseye geçmiş ve babasının onu neden yatılı okula gönderdiğini kavramaya başlamıştı..
Bu sorunların kaynağını araştırmaya ve bilgilenmeye başladı..
Okuyordu..eline geçen her şeyi..
Çok geçmeden bir eylül sabahı kapısı kırılarak içeri Jandarmalar girdi..
Okuduğu kitapları yerlere atıp aralarından bir kaç tanesi ve Jînda'yı yanlarına alarak Karakola gittiler..
Jînda, olanları anlamakta güçlük çekse de okuduğu kitaplardan dolayı orada olduğunu çok geçmeden anlamıştı..
Aradan aylar,yıllar geçti..
Jînda götürüldüğü günden sonra ilk defa dışarı çıkıyordu..
İçeri girdiği zaman her şey bambaşkaydı..
Çıktığında ise bir başkaydı her şey..
Ne bıraktığı annesi yaşıyordu ne de örgüte katılan kardeşinden haberdardı..
Kimsesizdi..
onu karşılamaya bile kimse gelmemişti..
Hapisteyken babasının da tutuklandığını duymuş sonra da bir daha haber alamamıştı..
Zaten çoktan ya ölmüş ya da öldürülmüş olmalıydı..
Jînda hapis hayatından sonra yarıda kalan eğitimini tamamlamak için okuduğu okula gittiğinde ise karşısında dev bir Alışveriş Merkezini gördü..
Liseden hatırladığı bir kaç arkadaşını bulmaya çalışsa da gelişen ve değişen düzende kaybetti izlerini..
Bir türlü alışamıyordu bu yeni düzene..
Bir gece yarısı Batmanda ara sokakların herhangi birinde bir faili meçhul kurşunla öldürüldü Jinda..
Barışı göremeden uçup giden kaçıncı güvercindi acaba..
Ve daha kaç kurban vermeliydi bu halk insanca yaşam uğruna..
İnsanlık onuru adına kaç kişinin daha işkenceden,faili meçhulden ve baskılardan ölmesi gerekiyordu ki insanca yaşam herkes için sağlansın..
Gelin bu barış kelimesini erkek isminden daha öteye taşıyıp hayatlarımıza uyaralarım..
Bahçede koşuşturan aynı renk elbiseler içerisindeki akranlarını gözlemledi..
Derin bir nefes alıp yürümeye başladı..
Üzerine çevrilen bakışları anlamaya çalıştı..
Anlaması mümkün müydü..?
Değil,ilk defa köyünden ayrılmıştı..
Daha önce hiç görmediği yerler ve insanlarla karşılaştı..
Yırtık paltosu ve yıpranmış çarığından dolayı üşüyordu..
Bu üşümüşlüğü ona anlamsız bakışları hatırlattı..
Ama üşümüşlüğünü düşünecek halde değildi..
Geride bıraktığı annesi ve kardeşleri zihinini yeterince meşgul ediyordu..
Bir an babasını düşündü..
dişlerini sıktı..
Babasına öfkeliydi..
Çünkü kendisinin isteğini hiçe sayarak kızını yatılı okula yazdırmıştı..
Birden gözleri uzaktan gelen adama takıldı..
tüm düşünceleri terketmişti kafasını..
şık bir takım elbise ve parlayan kundurasıyla Jînda'ya doğru geliyordu..
Jînda korktu,ufaldı yırtık paltosundan dolayı utandı..
Ama hiçbir şey yapmadan öylece bekledi..
Adam yaklaştı ve ders başladı herkes sınıflara diye bağırdı..
Sınıf neydi ve neresiydi..?
Jînda ne yapmalıydı..?
Hiçbir fikri yoktu..
Binaya doğru koşuşturan kalabalığı gördü ve içinden onları takip etmeliyim dedi..
Yürümeye yeltendi,ama üşümekten ayaklarını hissedemiyordu..
Bir odaya girdiler sıralar ve masalar diziliydi..
Bir yeşil tahta ve tahtanın üzerinde bir fotoğraf vardı..
Herkes birbiriyle konuşuyor ve gülüp eğleniyordu..
Bütün sıralar doluydu..
En arka sırada kimseyle konuşmayan ve dışarıyı seyreden Kawa'nın yanı hariç..
Takım elbiseli adam oraya geçmesini söyledi..
Jînda utana sıkıla Kawa'nın yanına oturdu..
Öğretmenmiş o takım elbiseli adam..
Öyle dedi sınıftan birileri..
Herkes güzel elbiseler içinde ve halinden memnun..
Sadece kendisi ve kawa ayrı giyinmişlerdi..
Aradan uzun bir zaman geçti ve Jînda artık okuduklarını anlamaya,çevresini yorumlamaya başladı..
Anladıkça yorumladı, yorumladıkça uzaklaştı arkadaşlarından..
Arkadaşları hafta sonları eğlencelere ve oyunlara giderken kendisi kitaplar okur,yalnızlığında pişerdi..
Jînda, liseye geçmiş ve babasının onu neden yatılı okula gönderdiğini kavramaya başlamıştı..
Bu sorunların kaynağını araştırmaya ve bilgilenmeye başladı..
Okuyordu..eline geçen her şeyi..
Çok geçmeden bir eylül sabahı kapısı kırılarak içeri Jandarmalar girdi..
Okuduğu kitapları yerlere atıp aralarından bir kaç tanesi ve Jînda'yı yanlarına alarak Karakola gittiler..
Jînda, olanları anlamakta güçlük çekse de okuduğu kitaplardan dolayı orada olduğunu çok geçmeden anlamıştı..
Aradan aylar,yıllar geçti..
Jînda götürüldüğü günden sonra ilk defa dışarı çıkıyordu..
İçeri girdiği zaman her şey bambaşkaydı..
Çıktığında ise bir başkaydı her şey..
Ne bıraktığı annesi yaşıyordu ne de örgüte katılan kardeşinden haberdardı..
Kimsesizdi..
onu karşılamaya bile kimse gelmemişti..
Hapisteyken babasının da tutuklandığını duymuş sonra da bir daha haber alamamıştı..
Zaten çoktan ya ölmüş ya da öldürülmüş olmalıydı..
Jînda hapis hayatından sonra yarıda kalan eğitimini tamamlamak için okuduğu okula gittiğinde ise karşısında dev bir Alışveriş Merkezini gördü..
Liseden hatırladığı bir kaç arkadaşını bulmaya çalışsa da gelişen ve değişen düzende kaybetti izlerini..
Bir türlü alışamıyordu bu yeni düzene..
Bir gece yarısı Batmanda ara sokakların herhangi birinde bir faili meçhul kurşunla öldürüldü Jinda..
Barışı göremeden uçup giden kaçıncı güvercindi acaba..
Ve daha kaç kurban vermeliydi bu halk insanca yaşam uğruna..
İnsanlık onuru adına kaç kişinin daha işkenceden,faili meçhulden ve baskılardan ölmesi gerekiyordu ki insanca yaşam herkes için sağlansın..
Gelin bu barış kelimesini erkek isminden daha öteye taşıyıp hayatlarımıza uyaralarım..
Yorumlar
Yorum Gönder